Günümüz uluslararası sisteminde kültürel üretim yalnızca sanatsal ya da ticari bir faaliyet olmaktan çıkarak doğrudan jeopolitik bir strateji aracı haline gelmiştir. Çin’in yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sembolik düzlemde de yükselişi, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) uzun süredir sahip olduğu kültürel hegemonya konumunu ciddi biçimde sarsmaktadır. Bugün tanık olduğumuz şey, yalnızca tüketici alışkanlıklarının değişmesi değil, kültürel üretimin merkezinde meydana gelen bir kaymadır. Bu kayma, yumuşak güç araçlarının dönüşümünü ve devlet-dışı aktörlerin jeopolitik süreçlerdeki etkisini yeniden değerlendirmemizi gerektirmektedir.
Realist görüşten bakıldığında, TikTok üzerinden yürütülen rekabet, Çin ile ABD arasında yaşanan güç geçişinin kültürel düzlemdeki tezahürü olarak okunabilir. Organski ve Kugler’in teorisine göre yükselen bir güç mevcut hegemonun kapasitesine yaklaştığında, kaçınılmaz olarak çatışma potansiyeli ortaya çıkar.[i] Çin’in yalnızca donanma ya da ekonomisiyle değil, aynı zamanda TikTok gibi dijital araçlarla sembolik etki alanını genişletmesi, bu çatışmanın kültürel bir cepheye taşındığını göstermektedir.
TikTok, Pekin merkezli ByteDance şirketine ait bir sosyal medya platformu olarak, klasik Batılı medya tekellerine karşı küresel bir alternatif olarak yükselmiştir. Sadece bir gençlik eğlence uygulaması olmanın ötesinde özellikle Z kuşağı nezdinde bir kimlik inşası, gündelik yaşam estetiği ve hatta politik ifade aracı haline gelmiştir. Özellikle pandemi döneminden itibaren Amerikan gençleri arasında TikTok’un hızla yükselişe geçmesi, bu kültürel rekabetin hedef kitlesini açıkça ortaya koymakta ve ilgili kitlelerin yönlendirilmesine elverişli bir zemin oluşturmaktadır.
TikTok’un algoritmik yapısı, içerik üretimini ve yayılımını, kullanıcı tercihleriyle birlikte, Çin menşeli platform mühendisliğiyle şekillendirmektedir. Bu durum, klasik medya diplomasisinin ötesinde bir algoritmik üstünlük oluşturmakta; neyin görünür olup neyin gündem olacağı, bilinçli olarak değil ama sistemsel olarak, Çin merkezli bir dijital altyapı tarafından belirlenmektedir. Bu durum da özellikle ABD gibi kültürel bağımsızlığını koruma güdüsünde olan devletlerde uygulamayı tartışmalı hale getirmektedir. TikTok örneği, dijital karşılıklı bağımlılığın stratejik kullanımını açığa çıkarmıştır. Çinli bir şirketin küresel ölçekte erişim sağlaması, içerik politikalarını merkezden etkileme imkânı sunmaktadır. Bu durum ABD’de veri güvenliği ve içerik kontrolü üzerinden tartışmalara yol açmaktadır. Bu bağlamda 2024 yılında ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen ve TikTok’un ya el değiştirmesini ya da yasaklanmasını öngören yasa, yalnızca teknoloji rekabetine değil, kültürel alanın siyasi stratejiyle iç içe geçmesine işaret etmektedir.[ii]
Çin, yalnızca ürün ihraç etmemekte; yaşam tarzı, estetik anlayışı ve gençliğe dair yeni kimlik formlarını da dolaşıma sokmaktadır. “Labubu bebekleri” gibi Çin menşeli viral nesneler, TikTok gibi platformlar üzerinden hem iç pazarda hem de küresel arenada hızla yayılmakta ve Batılı tüketim alışkanlıklarını etkileyen estetik kodlara alternatif üretmektedir. Çinli kısa dizilerin ve “AI web novel” temelli mikro dramaların Latin Amerika, Güneydoğu Asya ve Avrupa’da popülerleşmesi, kültürel akışların yalnızca Batı’dan Doğu’ya değil, Doğu’dan Batı’ya ters yönde aktığı bir dönüşümü göstermektedir.
ABD’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde oluşturduğu hegemonik düzen, yalnızca askeri ve ekonomik araçlarla değil, aynı zamanda Hollywood, pop müzik, CNN gibi kültürel anlatılarla sağlanıyordu: Çin ise bu hegemonyayı yıkmak yerine, onu dijital platformlar aracılığıyla sessizce çevrelemektedir. TikTok gibi uygulamalar, Çin’in genç kitlelerle dolaylı ve gündelik temas kurmasını mümkün kılmaktadır. Bu temaslar doğrudan propaganda değil; yemek tarifleri, dans trendleri, ASMR videoları, minimalist ev dekorasyonları gibi nötr görünen içeriklerle sağlanmaktadır. Ancak bu içerikler, Çin’in sıradanlaştırılması ve “normalleşmesi” açısından büyük önem taşımaktadır.
TikTok’un içerik yayma gücü, yalnızca kullanıcıların ürettiği içeriklerle değil, algoritmik filtreler ve yönlendirme mekanizmaları aracılığıyla belirlenmektedir. Bu sayede Çin merkezli dijital üretimler küresel trendlere yön verebilmektedir. Bu yeni kültürel üretim yöntemi, klasik ideolojik çatışmalardan çok daha örtülü ve etkili olabilmektedir.
Sonuç olarak Çin’in kültürel üretim gücü, artık uluslararası ilişkilerin merkezi meselelerinden biridir. Yalnızca askeri ve ekonomik yükselişle değil; estetik, sembolik ve dijital düzlemdeki etkisiyle yeni bir dünya düzeninin temellerini atmaktadır. ABD’nin TikTok’a yönelik yasa teklifleri, bu mücadelenin yalnızca diplomatik ya da teknolojik değil, aynı zamanda anlatı üstünlüğüne dair bir savaş olduğunun göstergesidir. Geleceğin küresel düzeni, yalnızca askeri kapasiteyle değil, kültürel üretim gücüyle de şekillenecektir.
Ayşe Azra GILAVCI
[i] Akgül, Ö. (2019). “Güç Geçiş Teorisi Ve Çoklu Hiyerarşi Modelini Yeniden Düşünmek: Dünya Güç Hiyerarşisindeki Değişimin Teorik Analizi”. Journal of Mehmet Akif Ersoy University Economics and Administrative Sciences Faculty, 6(3), 815-831. https://doi.org/10.30798/makuiibf.529777, (Erişim Tarihi: 29.07.2025).
[ii] “ABD Temsilciler Meclisi, TikTok’un ülkede yasaklanmasını mümkün kılan tasarıyı kabul etti”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-temsilciler-meclisi-tiktokun-ulkede-yasaklanmasini-mumkun-kilan-tasariyi-kabul-etti/3163678, (Erişim Tarihi: 29.07.2025).