Çin’in Jingdezhen Seramik Üniversitesi Uluslararası Seramik Stüdyosu’nda Türk sanatçı Pelin Dal, farklı renklerde sırlanmış seramik parçalarını dikkatle fırınladıktan sonra bunları yeniden birleştirerek Türkiye’nin geleneksel patchwork (kırkyama) tekniklerini seramik sanatıyla buluşturuyor.
“Bu aslında kültürel bir alışverişe benziyor,” diyen Dal, “Her parça kendi özgün karakterini koruyor ama aynı zamanda bütüne uyum sağlayarak yeni bir bütünlük oluşturuyor.”
Bu yaratıcı yaklaşım, onun çocukluk anılarına dayanıyor. Türkiye ile Çin arasında sık sık iş seyahati yapan teyzesi, Jingdezhen’in (Çin’in doğusundaki Jiangxi eyaletinde bulunan ve ‘porselen başkenti’ olarak bilinen şehir) ince porselenleri de dahil olmak üzere, Çin’den zarif hediyelerle dönerdi. Bu narin porselenler, Dal’ın hayal gücünü besleyerek onu üniversitede seramik sanatına ve iki yıl önce Jingdezhen’e yönlendirdi.
Dal, dünyanın dört bir yanından gelen sanatçıları kendine çeken bu tarihi şehrin uluslararası sanatçı topluluğunun bir parçası. Jingdezhen, konuk sanatçılara yaşam giderlerini karşılayan rezidans programları sunarak yaratıcılığın gelişmesine ve kültürler arası diyaloğa zemin hazırlıyor. “Burada yaşama, seramik eserler üretme, sergi açma ve uluslararası sanatçılarla fikir alışverişi yapma imkânı benim için çok değerli,” dedi Dal.
Çin’in köklü gelenekleri, eserlerine ilham olmaya devam ediyor. İlk Çin Yeni Yılı kutlamasında gördüğü ejderha dansı, onun en dikkat çekici eserlerinden birine yansıdı: Ortasında uğurlu bulutlar arasında betimlenen bir Çin ejderhası bulunan sarı toprak tabak, etrafında ise Türk kültüründe sevilen zarif leylak çiçekleriyle süslendi.
“Ejderha, Çinliler için büyük bir anlam taşıyor,” diyen Dal, “Ben de onu Türkiye’de güzel anlamlar taşıyan çiçeklerle birleştirmek istedim.”
Bu sanatsal etkileşim, yüzyıllara dayanan bir geçmişe sahip. Antik Çin’de Jingdezhen’den üretilen seramikler, İpek Yolu aracılığıyla Orta Asya, Batı Asya, Avrupa ve Afrika’ya ihraç edilirdi.
Asya ile Avrupa’nın kesişim noktasında bulunan Türkiye, Jingdezhen seramikleriyle kalıcı bir bağ geliştirdi. Jingdezhen Çin Seramikleri Müzesi araştırmacısı Du Jianbo, “Burada Yuan Hanedanı’na (1271–1368) ait seramikler üzerinde Farsça yazıtlar bulduk,” diyerek, tarihî kayıtlara göre Fars ustaların Jingdezhen’de tasarım, boyama ve üretim süreçlerine katıldığını hatırlattı.
Yaklaşık 800 yıl önce Osmanlı tüccarları İpek Yolu üzerinden Jingdezhen’e ulaşarak, Çin’in mavi-beyaz porselenlerini Türkiye’ye taşıdı. Bu eserler, Osmanlı saraylarını süsledi ve Türk seramik kültürünü derinden etkiledi.
Bugün İstanbul’daki Topkapı Sarayı, Çin dışındaki en büyük mavi-beyaz porselen koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor ve bu kalıcı kültürel köprünün bir kanıtı niteliğinde.
Günümüzde ise Türk öğrenciler, sanatçılar ve girişimciler yeniden Jingdezhen’e yönelerek, burada “Jingpiao” olarak bilinen canlı topluluğun parçası haline geliyor. (Pekin’deki “Beipiao” terimine benzer şekilde, “Jingpiao” Jingdezhen’de yaşamayı, üretmeyi ve hayallerinin peşinden gitmeyi seçenleri ifade ediyor.)
Dal, şu anda Jingdezhen Seramik Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam ediyor. Geçtiğimiz kış, yedi genç Türk sanatçıyla birlikte düzenlediği porselen sergisinde Jingdezhen’in köklü seramik geleneğinin farklı uluslararası sanatsal perspektiflerle nasıl harmanlandığını sergiledi.
“Jingdezhen’de milliyetinizin ya da Çince bilip bilmediğinizin bir önemi yok. Porselen, sınırları aşarak kalpleri ve zihinleri birleştiren evrensel bir dil,” dedi Dal.