Küresel bir vizyonla Çin, 2013 yılında dünyaya Kuşak ve Yol Girişimi’ni duyurmuştur. Proje kapsamında Çin, Asya’dan Avrupa’ya ve Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar birçok bölgeye yatırımlar gerçekleştirmiştir. Söz konusu yatırımların altyapı, kalkınma, enerji, madencilik ve üretim gibi çeşitli alanlar çerçevesinde olduğu bilinmektedir.
Kuşak ve Yol Girişimi, ülkelerin ekonomik ve altyapısal gelişimlerine katkıda bulunduğu için dünyanın farklı ülkeleri tarafından önemli bir girişim olarak kabul edilmiştir. Özellikle Batı merkezli kapitalist sistemin bir sonucu olarak ortaya çıkan merkez-çevre ilişkileri, Kuşak ve Yol Girişimi sayesinde önemli ölçüde zayıflamıştır. Bu durum, Batı’nın nüfuzunun azalmasına yol açarken, Çin’in ve diğer ülkelerin kalkınmasını beraberinde getirmiştir.
Çin’in yükseliş süreciyle özelde Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ve genelde Batı Dünyası’nın gerileme süreci benzer dönemlere denk gelmiştir. Bu noktada sorunu izledikleri politikalarda ve inşa ettikleri sistemde aramak yerine Çin ve Rusya gibi devletleri suçlayan ABD, Soğuk Savaş mantığıyla hareket ederek çevreleme politikalarına yönelmiştir. Ayrıca güçlü bir çevreleme gerçekleştirebilmek için hem askeri kapasitesini arttırmaya başlamış hem de çeşitli müttefiklerinin silahlanmasını teşvik etmiştir. Bunun neticesinde ise dünya siyasetinde tansiyon artmış ve bölgeselden küresele evrilen bir güvenlik ikilemi meydana gelmiştir.
Söz konusu süreçte Kuşak ve Yol Girişimi’ne dahil olan ülkeler ve projenin geçtiği güzergahlar, ABD tarafından istikrarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Örneğin Japonya, 2015 yılından bu yana askeri kapasitesini arttırmaya çalışmaktadır. Diğer yandan Malakka Boğazı’ndan Hint Okyanusu’na kadar uzanan geniş bir coğrafyada başta Tayvan ve Sri Lanka olmak üzere çeşitli kriz alanları oluşmuştur. Bu krizler de bir noktada Kuşak ve Yol Girişimi’nin istikrarsızlaştırılması amacı taşımaktadır.
Nitekim bunun üzerine Çin’in karasal koridorlara yöneldiği görülmektedir. Ancak Rusya-Ukrayna Savaşı, Kuşak ve Yol Girişimi’nin Kuzey Koridoru’nun tıkanmasına yol açmıştır. Bunun üzerine Pekin yönetimi, Orta Koridor’a daha fazla önem vermeye başlamıştır.
Günümüzde Çin ile Avrupa arasındaki en istikrarlı, en güvenli, en kısa ve en düşük maliyetli rota olan Orta Koridor’a karşılıklı olarak artan bir ilgi vardır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından Kuzey Koridoru, sadece iki devlet arasındaki ticaret için kullanılırken; Çin ile Avrupa arasındaki ana hat olarak Orta Koridor ön plana çıkmıştır. Avrupa’nın son dönemde Güney Kafkasya, Hazar Denizi ve Orta Asya’ya gösterdiği ilginin temel nedeni de budur.
Orta Koridor, önemli bir potansiyele sahiptir. Zira 2020 yılında Rusya üzerinden 144 milyon tonluk mal taşımıştır. 2023 yılında ise geleneksel deniz yolundan bir milyar tondan fazla yük taşınacağı tahmin edilmektedir. Söz konusu güzergahların istikrarsızlaşması ya da tıkanması, Orta Koridor’un potansiyelini ve önemini doğrudan etkilemektedir. Günümüzde Orta Koridor’un kapasitesinin 10 milyon tona çıkarılması planlanmaktadır.[i]
Başta denizler olmak üzere dünyada istikrarsızlık arttıkça ve Rusya-Ukrayna Savaşı devam ettikçe Çin ile Avrupa, Orta Koridor’a daha fazla yönelecektir. Söz konusu konjonktürde koridorun kapasitesinin arttırılarak potansiyelinin tam manasıyla kullanılması gerekecektir. Bu bağlamda koridor üzerindeki ülkelerin öncelikle altyapı olmak üzere yeni projeler ve yatırımlar alması olasıdır.
Orta Koridor’un bir diğer önemi de güvenlik noktasında sağladığı garantidir. Bölge devletleri hem ikili ilişkiler hem de çeşitli uluslararası örgütler üzerinden kurulan bağlarla önemli bir yakınlaşma ve entegrasyon sürecindedir. Örneğin Orta Asya’da devletler arasında çeşitli sorunlar barışçıl araçlarla çözülmekte, ortak stratejik hamleler yapılmakta ve Orta Koridor’un kapasitesini arttırmaya yönelik benzer bir irade sergilenmektedir.
Ayrıca bölgeyi istikrarsızlaştırabilecek bir çatışma ihtimali bulunmamaktadır. Bu açıdan yabancı müdahalelere önemli ölçüde kapalı olan Orta Koridor’da hem taşınan malların hem de yapılan yatırımların güvenliği üst seviyededir. Bu nedenle de gerek Çin gerekse de Avrupa, söz konusu hatta yoğun ilgi göstermektedir.
Sonuç olarak dünyada artan kriz ve tansiyon, üretim merkezleri ile pazarlar arasında karasal coğrafi bağlantı kurmayı gerektirmektedir. Bunun son birkaç yıldır aktif olarak görüldüğü bölge Avrasya’dır. ABD’nin Çin’i engellemek için oluşturmaya çalıştığı kriz ortamlarına karşı güvenli hat olarak Orta Koridor gündeme gelmektedir. Çin ve Avrupa’nın Orta Koridor’a yönelmesi, hattın potansiyelinin daha da arttırmaktadır. Böyle bir ortamda hat üzerindeki ülkelere yönelik yaptırımlar ve projeler önem ve yoğunluk kazanacaktır. Bu sayede çok boyutlu ve kapsamlı bir kazan-kazan ilişkisi tesis edilecektir.
[i] Felix K. Chang, “The Middle Corridor through Central Asia: Trade and Influence Ambitions”, Foreign Policy Research Institute, https://www.fpri.org/article/2023/02/the-middle-corridor-through-central-asia-trade-and-influence-ambitions/#:~:text=Even%20as%20the%20countries%20along,one%20billion%20tons%20in%202023., (Erişim Tarihi: 04.03.2023).